21 Temmuz 2009 Salı

Küçük Müze


Bir söz. Bir tek söz. Kinci ve fesat insanlığın tüm nefretini gözümün önüne serdi. Tüm benliğini şeytan korkusu kaplamış,küf kokan bayat insanlık. Değişmeyen,sabit fikir,pis varlık. Elinde olanın farkında değil, en iyisini yapacak bir yetinse. Aklı var; küçük müzesinde saklıyor. Tozlanmış,o da küflenmiş. Üflemek istiyorum tozlarına,elime almak ve geri vermek istiyorum bir an için; fakat birden fikir değiştiriyorum. Ne yani, insan denen yaratığa mı aklını teslim edeceğim? Unut gitsin. Tozları üflemeden ansızın çıkıp gidiyorum insanın müzesinden. Bir daha uğramamak üzere.

Sevmiyorum,elimde değil. Uğraşmıyorum insanla. Anlayabilsem de bazen onu,düşüncelerini okuyabilsem de ; olmuyor. Bir türlü iletişim kuramıyorum. Kopuyor bir yerde hat. Ben de anlayamıyorum. İyi gidiyor,sonunda anlaşıyorum insanla derken; bozuyor ansızın her şeyi,tüm bağları koparıyor ve ardına bakmıyor. Yıktıklarına dikkat etmiyor,yitirdiklerine,bitirdiklerine. Neden mi? Kendini büyük görüyor. Beniyse aciz. Bilmiyor ki ne büyük gaflette olduğunu! Anlayamıyor; çıkartamıyor küçük müzesinden tozlu aklını. İşte tam da o anda, yardım etmek istiyorum ona,geri vermek istiyorum geçmişte sahip olduğu her şeyi,olmuyor. Ayaklarımı kımıldatıp da adım atamıyorum ve insan senden nefret ediyorum.

Yalnız bunu söyleyebiliyorum.




13 Temmuz 2009 Pazartesi

İstanbul

ISTANBUL


Tüm Dünyanın hayranlık duyduğu, bazılarının kıskandığı, kimilerinin onu için şiirler, şarkılar yazdığı Şehir İstanbul … Eski Dünyanın merkezinde yer alan İstanbul tarihi abideleri ve şahane tabii manzaraları ile ünlü, önemli bir megapoldür. Asya ile Avrupa Kıtaları'nın dar bir deniz geçidi "Boğaziçi" ile ayrıldığı yerde, iki kıta üzerinde kurulu tek şehirdir. 2500 yılı aşan bir tarihe sahip olan İstanbul, deniz ve karaların kucaklaştığı bu stratejik bölgede kuruluşunu takiben önemli bir ticaret merkezi olmuştu. Tarihi İstanbul şehri üç tarafını Marmara Denizi, Boğaziçi ve Halic'in sardığı bir yarım ada üzerinde yer alır. Burası 3 dünya imparatorluğuna, Roma, Bizans ve Osmanlı Türkleri'ne başkent olmuş,1600 yılı aşan bir süre boyunca 120 den fazla imparator ve sultan burada hüküm sürmüştür. Dünyada bu özelliğe sahip tek şehirdir, Şehrin silueti her yönden güzel, muhteşem ve huzur verici bir manzaradır. Tarihi İstanbul şehri kıyılarında kurulduğu Boğaziçi ve Haliç ile bir bütün meydana getirir. Dünyanın hiçbir yerinde, böylesine bir yakınlıkta tabiatın şaheserlerini, insanoğlunun el işlerini, geçmişin şahadetini ve yaşamın seslenişini bulamazsınız. Şehirde kısa süreli kalacaklara günlük turlar, önemli tarihi yerleri, müzeleri, meşhur Kapalı çarşı ve civarını gezdirirler.. Önemli eserler: Dünyanın 8. harikalarından sayılan Ayasofya Müzesi, Süleymaniye Camii, Sultan Ahmet Camii, Hipodrom ve Topkapı Sarayı Müzesidir.. Gece turları oryantal dans ve folklor gruplarının renkli gösterileridir.. Vapur gezisi veya modern Boğaziçi Köprüleri vasıtası ile Asya kıtasına ayak basmak, böyle bir imkanı bulamamış kimseler için bir şanstır. Şehrin ve Boğazın kuş bakışı manzarası asma köprüler üzerinde ve Asya bölümündeki Çamlıca Tepesinden bütün ihtişamı ile görülebilir. Şehir merkezine vapurla bir saat, süratli deniz otobüsleri ile yarım saat mesafedeki Adalar dinlenmek, eğlenmek, yürüyüş ve yüzmek, fayton gezileri için mevsimlik ideal ve güzel yerlerdir. İstanbul gezilerinde Boğaziçi'ni görmek, güzelliklerini seyretmek şarttır, mutluluktur.

İstanbul.. (:




12 Temmuz 2009 Pazar

Sansar Salvo


Şu aralar baya bi' dinlediğim rapçi Sansar.Biyografisi ve hakkında bazı bilgiler. (:

Sansar Salvo

18 Ağustos 1989,Kadıköy Şifa hastanesi doğumlu,ülkemizin genç ve önde gelen MClerinden olan Ekincan Arslan,sahne adıyla "Sansar Salvo" müzik dünyasına çok genç denilebilicek bir yaşta girdi.Orta okula giderken ilk sözlerini yazmaya başladı ve ufak çaplı organizasyonlarda yazdığı şarkıları seslendiriyordu.Lise'ye geçtiğinde homestudiolarda ufak çaplı albümler hazırlıyordu ve homestudio albümlerinde konuk olarak yer almaya başlamıştı. 2006 senesi geldiğinde bu Taşoda'da kaydedilen,U.l.a.ş 'ın Ütopya E.P'sine konuk oldu ve bu yer aldığı stüdyo albümü oldu fakat sonra Taşoda,Rap müzik ile ilişkisini bitirdi. 2007'nin başında 3 stüdyo çalışmasına konuk oldu bunlar Kadıköy Acil Mixtape Vol.1,Emre Baransel'in Classical Mixtape'i ve Mihenk Taşı'nın Kader Kısmet'iydi.Bunlar gerçekleşirken,gerek amatörlük yıllarında evinde kaydettiği şarkıların internet üzerinden hızlı bir şekilde yayılması,gerekse çalıştığı isimler ve sahne aldığı mekanların etkisiyle,çeşitli gazeteler ve dergilerde röportajları olan,Busta Rhymes,Eko Fresh gibi dünya çapında bilinen isimlerin ön grubu olarak sahneye çıkmış bir MC oldu.2007 yazında,Rap müzik yapmaya başladığı stüdyo olan Olympos Records'ta ikinci stüdyo çalışması "21 Gram Mixtape"i kaydetti ve internet üzerinden yayınladı.Beklenenden de fazla ilgi gören bu albüm internette çeşitli siteler aracılığıyla 40 000 in üzerinde insana ulaştı,Ahmet Kaya'nın Beni Bul Anne'sini coverladığı için eleştirildiyse de aynı zamanda bu şarkı teybin en sevilen şarkısı oluyordu.2007 sona ererken Beyaz Mavi isimli label'a katıldı. Gerçek ismi ekincan arslan kendi değişiyle sansar ismi sokakata yürürken aklına gelmiş ve rapi bu isimle icra etmeye başlamış ve yine kende değişiyle sokakta yüyürken aklına Salvo ismi gelmiş ve bu ismide Sansar ismine ekleyerek Sansar Salvo olarak rapi icra etmeye devam eden Sansar ilk kayıdını 2002 yılında yapmış narkoz,buura,pit10 ve birkaç isimle birlikte kadıköy merdiveni kurduktan sonra kadıköyde oturmayan buuranın kadıköy merdivenden ayrılma sebebini ise buuranın değişiyle hergün kadıköye gitmek gelmek zor olduğu için ayrılmıştı pit10 ise yaşadığı kişisel sorunlar yüzünden ayrılıp olymposs records ı kurdu 2 grup arasında dissler oldu ve barış ilan edildi ve uzun süre diss yapılmadı sansar 2007 haziran ayında alaturka mavzer grubuna dahil olduktan sonra alaturka mavzer adıyla ilk parçasını yayınladı ve kısa zaman içerisinde alaturka mavzer adıyla bir parça daha yayınladılar sansar yine 2007 yaz aylarında aldığı bir kararla solo çalışmalar ve kişisel problemler gerekçesiyle kadköy acil ve merdiven bünyesinden ayrılarak olymposs bünyesine dahil oldu...

10 Temmuz 2009 Cuma

Sonsuzluk



Sonsuzluk


Ağlıyordum nedenini bilmeden,sürekli.. Hiç böyle olmamıştı neden kendimi tutup susmuyordum? Denedim ama yapamıyordum. Nedenini bilmediğim bir şey beni sürekli ağlamaya itiyordu. Belki son günlerde yaşadığım sıkıntılar belki de arkadaşım. Sanırım nedeni arkadaşımdı. Neden o yüzünü görmekten bile hoşlanmadığım kişiyle gidiyordu? Sanırım beni sevmiyordu. Nedeni belli böylesine gıcık ve saçma bir insan neden sevilirdi ki. Haklıysa neden susmuyordum. Sürekli hıçkıra hıçkıra ağlamaktan sıkılmıştım. Bir an kalbime bir şey saplanmış gibi oldu. Neydi bunun sebebi? Gerçekten hasta mıydım,yoksa arkadaşımdan dolayı çektiğim bir acı mıydı bu. Karar verememiştim. Tüm vücudumu saran acı yavaş yavaş her tarafıma yayılmıştı. Kendimi iyi hissetmiyordum. Sanırım ölüyordum. Yanımda bir su isteyecek kimsenin olmaması da bunu düşünmeme yetiyordu. Sanırım artık son dakikalarımı yaşıyordum. Gözümün önünden, başından sonuna kadar hayatım sıralanıverdi. Doğumum,çocukluğum,ergenliğim ve dün akşam. Dün arkadaşım aradı konuşmuştuk baya. Seni özledim diyordu ilk defa. Önceden hep ben der, o da ben de derdi. Ama dün öyle değildi; o demişti seni özledim diye. Nedeni de arkadaşıyla beraber gitmesiymiş sanırım. Ben bir şey demeyeyim diye. Zaten her şey hallolmuş sadece benim haberimin olmasını istemiş. Neyse olmuş artık. Bu beni ilk önce çok yaraladı bir daha dönmeyecekmiş gibi. Eskisi gibi dost olamayacakmışız gibi. Kendimi tutamıyor,sürekli ağlıyor ve tüm vücudumu kaplayan acıya dayanmaya çalışıyordum. Yapamamıştım tabi. Ve artık kendimi hissetmiyordum yanımda soğuk bir nefes duydum ;yavaş yavaş gökyüzüne yükseliyordum evet artık her şey aşağıda kalmıştı. Beni bekleyen tek şey sonsuzluktu...


  • Bizim 'Melik' olarak andığımız,edebiyat kapılarını henüz aralamış şeker arkadaşım Melik' T. 'den hislerini ve kendini anlattığı deneme.'Çok hoş olmuş bence de' diye yorumumu da yapayım (:
Seni seviyorum,seviyoruz .(:

Perde

Perde

Gözlerim,emektar perdemizin motiflerine takıldı. Beni uzaktan gören de, perdeye ne kadar emek verildiğini ya da motiflerin ne kadar da özenle işlenmiş olduğunu düşünüyor falan sanırdı. Ama hayır,gözlerim el yapımı perdede, aklım ise bambaşka bir yerlerde..Beni çağırıyor,bekliyor,hadi gel,gidelim buradan. Sen de sıkılmadın mı bu ortamlardan,bu sahte gülüşlerden, uzun süreli vedalardan? Boğazımda bir şey hissediyorum, bir yumruk Ta derinlerden gelen , bu acı sesle konuşmak istiyorum. Büyük bir arzu bu, ama yapamıyorum. İçimde büyük bir yara bu.
Kahveler geliyor,yudum yudum içiyoruz. Köpüklü olmuş her zamanki gibi. 'Harika,diyorum,harika' Seviyorum evimdeki hizmetçi kız Selma'yı. Belki de tek arkadaşım o benim bu dünyada, tek sırdaşım .Onun kadar bile olamadığımı düşünüyorum bu kez. Tekrar düşüyor içime o kurt. Yiyor,bitiriyor beni ,engel olamıyorum. İçimdeki yara tekrar kanıyor. Yine konuşuyor o acı ses benimle ' Selma'nın bile bir amacı var ve aynı zamanda yeteneği. Kahve bile yapamıyorsun sense. Basit bir kahve bile yapamıyorsun! Ne işe yararsın ki sen? Söylesene bana,evde oturup, hizmet beklemekten ve aptal hikayelerini o hizmetçi kıza anlatmaktan başka?' Yıkılıyorum tekrar...
Bu defa gözlerim kararıyor,sesler duyuyorum,bulanık görüntüler,sevmiyorum sözleri,anlamsız dünya ve ölmek,her şeyden çok istediğim..
Gözlerimi açıyorum, nerede olduğumu soruyorum, hemşirenin o güven veren sesi. 'İyisiniz,değil mi her şey geçti,evet,sakin olun,hastanemizdesiniz,bayılmışsınız da '
Hatırlıyorum tekrar o acı sesi. Ve başımda Selma beliriyor. Ona neler olduğunu soruyorum, fakat ondan daha iyi biliyorum bu sorunun cevabını...
Hak etmedim hiçbirini,bilemezsiniz siz,hiçbiriniz anlamazsınız ki. Bilemezsiniz ailesiz büyümek,ardından hain bir adam tarafından kandırılmak,küçük düşürülmek. Zengin olabilirim ,durumum yerindedir pekala. Fakat kalbim huzurlu değil , ne fayda...

Bitmeyen Sevgi



Bitmeyen Sevgi


Onunla başlıyorum yine yazmaya,seviyorum da onu. Sanki konuşuyor benimle ,ben yazımın en derinlerine dalmışken. O da seviyor beni,biliyorum. Çabuk öğrendim aslında onu kullanmayı. Artık hızlı ve kolay yazabiliyorum onun üstünde canını acıtmadan.. Biliyorum canını acıtmadığını,geçen gün kendisi söyledi bunu bana. Evet,şaşırmış olabilirsiniz 'Klavye konuşur muymuş,hadi canım sen de !' diyebilirsiniz. Ama bu doğru! O duygusuz değil, bizim gibi,insan gibi o. Benim dostum o. Yorucu bir dershane günü sonrası..Eve geldim; kendimi salon attım. O kadar yorgundum ki! Her Cumartesi-Pazar çekilir miydi bu !Evde kimse yok ; tam kendimi tatlı uykumun kollarına bırakacakken, en az uykum kadar tatlı, şefkatli bir ses kulağıma geldi. Başımı çevirdim,korkmuştum baya. Gözlerimi iri iri açtım. Hayır, gerçek olamazdı herhalde bu. Kulaklarım ve gözlerim beni yanıltıyordu tabi,ah şu dershane-hepsi onun yüzündendi tabi,yorulmuş,uyuyakalmıştım ve şimdi de bir şeyler görüyordum , ama bu gördüğüm şey,her neyse,uzun sürmesini hiç mi hiç istemiyordum- O zararsız ve simsiyah tuşları olan klavye,şimdi benimle konuşuyor muydu yani? Beni çağırıyordu,gitmeliydim. Büyüye kapılmış gibiydim, kendimi engelleyemiyordum, gidiyordum ona. Sanki güçlü bir el ,beni tutmuş,ona doğru çekiyordu. Bu güçlü elin de ona ait olduğunu kuşkusuz biliyordum. Böyle başladı hikayem ve devam etti bugüne kadar. Bir daha asla bırakmadı klavyem . Bir anne gibi aldı kollarına ve bırakmadı.. Kimi zaman denemeler,hikayeler yazdık onunla; kimi zaman Facebook'ta bir fotoğrafa yorum, kimi zaman da Msn'de arkadaşıma cevap..Onu seviyorum ve o da beni seviyor,biliyorum.

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Büyük Dünya



Elleri ceplerinde,sokakta yürür küçük çocuk,mutsuzdur. Her gün aynı işi yapmak ona çok büyük zevk vermemektedir elbette. Evet... İşte bir yağlı müşteri... Avına yaklaşan hayvanın sessizliğiyle yanaşıyor müşterisinin yanına. Aynı hayvanın çevikliğiyle kapar ve götürür malı. Arkasından feryatlar,çığlıklar... Dönüp,bakmaz bile arkasına. Görev tamamlanmamıştır henüz, üniformalı kocaman adamların peşinden gelmediklerini anlayana dek koşar,koşar..O koşar,düşünceleri ona eşlik eder. Pişmanlık,korku,dehşet,stres,nefret... Hepsi birbirine girer ve uzun koşu maratonu bitince,görev tamamlanınca,köşesine çekilip, tekrar düşüncelere dalana dek,rahat bırakır bu karmaşık duygular onu.
1.Ulaşır sonunda 'abi'ye .Öz abisi değildir elbet. Hiçbir çocuk sevmez 'abi' yi burada. Yine de idolü dür küçük çocuğun bu yakışıklı abi. Hele o yırtık giysilerinin içinde bile nasıl böylesine yakışıklı görünebildiğine aklı hiç ermez.
2.Bu küçük çocuğun yuvası da burasıdır işte. İşi de dehşet ve korku maratonundan ibarettir.. Mutlu mudur sanıyorsunuz,hırsızlık yapmaktan,bu pislik yuvasından,her mal çaldıktan sonra koparılan feryatlardan,çığlıklardan? Değildir elbet, çaresiz abinin yanına gider,tüm malı döker ortaya. Eğer abinin hoşuna gitmezse çalınanlar falakadan asla kaçış yok demektir.O gün bir cehennem gününe dönüşür çocuk için.
3. Olamaz,abinin yüzüne bakılırsa,bugün de o günlerden biri sanırım. Devasa,kıllı,pis elleri küçük çocuğun üzerine gelir ve...
Falaka biter,tüm çocular malları bir bir dökmüştür ortaya. Bir falaka yiyen odur. İşte bu falakadan çok acıtır canını. Diğer çocukların acıyan bakışları,kırar gururunu.
Küçük çocuk,köşesinde,pis,ince örtüye bakar,gözleri yarı kapalı falakayı,feryatları,çığlıkları düşünür. Hırsızlıktan sonraki korku maratonu beynini ele geçirmiştir.. Biliyordur, bedeni bu pis evde,ruhu feryat ve çığlıklarda, gururu ise yediği falakada, acıyan bakışlarda kaybolup,gitmiştir...